16 Şubat 2015 Pazartesi

yükselen tansiyon

Dünyadaki tüm ülkelerin ve tüm bölgelerin gerginlik derecesi ( tension) çeşitli kuruluşlar tarafından ölçülür. Bu ölçmeler çeşitli politikalar veya uygulamalar için önemlidir. Son 10 senede Türkiye dünyanın en önde gelen “gergin” ülkelerinden biridir, bazen birincidir. Bu gerginlik son 10 senede iktidara gelen yönetimle ilgisi bulunmamaktadır, çünkü ölçümler gerginliğin 1980 darbesinde başladığını ve sürekli derecesinin arttığını gösteriyor. 2000 li yıllara geldiğinde tamamıyla iletişimi teknolojilerinin gelişimine bağlı bu gergin fay hattı kılmaya başlamıştır; gergin konuşma, gergin kararlar, gergin insanlar ve gergin toplumlar.
Genel yanılgı, bu gerginliğin sebebinin din, ırk veya politika olmasıdır, bu yüzden çok yoğun slogan atma kültürü gelişmiştir, her taraf kendisi için kutsal simgeler ve sloganlar oluşturup, sürekli karşı tarafı suçlamaya başlamıştır.
Burada unutulan şey şudur; dini düşünceler, siyasi düşünceler veya milliyetçi görüşler birer önlüğe benzer, eğer gövde güzel ise öndük düzgün durur, gövde yamuk ise önlükte yamuk durur yakışmaz.
Şimdi siz bir insanı evde yetiştirirken, sen şu ırktansın sen şu dindensin kafasını işlerseniz ve en iyi ırk sensin, en iyi din sensin derseniz, bu çocuk artık dünyada kimseyi adam yerine koymaz; ama biliyoruz ki dünya böyle dönmüyor, bizde fersah fersah ileride olanlar da var geride olanlarda. Siz para kazanmayı “meslek” olarak çocukların kafasına işlerseniz tabi ki bunlara büyüdüğünde çalar da yakar da.
Bakın, çocuk yetiştiriyoruz, içinden kopya çeken çıkıyor, kiki gülüyor marifet sanıyor; öğretmen yetiştiriyoruz içinden rüşvet alan çıkıyor; işadamı yetiştiriyoruz, geleni gideni kazıklayanı çıkıyor; doktor yetiştiriyoruz, hastayı korkutup orasını burasını kesen, ilaç firmaları ile çete kuranı çıkıyor; eczacı yetiştiriyoruz, içinden nasıl vatandaşların karnelerini doldurup cebime indirim diyeni çıkıyor; ne yetiştiriyorsa içinden zayiat çıkıyor. Şimdi çok yaygın bir safsata var “olur mu dünyanın her yeri böyle, her yerde iyi de var kötüde” doğru ama oran ne? bizdeki oran çok yüksek, ciddi şeklide çok yüksek, işte gerginlik raporları bunu gösteriyor. Trafikte araba kullanmamızdan tutun, konuşmamız, akıl yürütmemiz, dini, siyasi ve ekonomik her konuda tartışmaya götürecek en hızlı insanlarız, neden çünkü “ önlükler için gövde yetiştiren fabrikada sorun var, gövdelerde bir şeyler eksik”. Bu fabrika çok fazla zayiat veriyor, kaç senedir veriyor derseniz son 40 senede gittikçe artıyor.
Şimdi kalkıp pişkince bir kişiyi, bir kurumu veya bir siyasi hareketi bundan sorumlu tutmak, olayı oldu bittiye getirme, bizde bulunan diğer bir safsatadır. Bizdeki sorun hepimizde olan bir sorun, hepimiz. Kimisinde arıza %1 kimisinde %91, ama herkes arızalı. Sebep?
Çünkü bize iki şeyi bu fabrika veremiyor:
1-araç olarak zengin, güçlü bir dil 2- bu aracı doğru kullanmak için mantık
Biz sanıyoruz ki aklımıza gelen her şey doğrudur, ben dedim oldu, biz diyorsak böyledir, dedemiz böyle dedi! Yok böyle bir dünya, başarabilirsek ilk olacağız! Çokbilmişlik cahil toplumların en baskın özelliğidir.
Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde iş adamı para kazanacağım zengin olacağım diye iş kurmaz, bir problemi çözmek için yola çıkar inovasyon yapar üretir ve sonra tabi ki çok şey kazanır onlarda birde ki ilki değildir para olur, ama nasıl becerdiyse filmi sonundan alıp yorumlamak için çaba gösterip “ bak işte iş adamı parası çok olandı” deyim yola çıkıyoruz ve böylece yolsuzlukta baş çekiyoruz.
Önce adam gibi adam yetiştireceğiz, insanı merkeze alan biri, dini değil, ırkı değil, onu değil, bunu değil, önce adam olmayı öğreneceğiz, yoksa insanı vasıfları olmayan bir inansa ne olur inanmazsa ne olur, ırkı olsa ne olur olmasa ne olur.
Hoşgörüsü olmaya, başkalarına saygısı olmayan hiçbir din, ırk, toplum veya birey mutlu olamaz, kendisine ve başkalarına musibetten, beladan başka bir şey getirmez.
Hazreti Mevlana ya sordular “ ya Mevlana bunca kitap okudun ne biliyorsun” cevap verdi “haddimi”. Mevlana’nın topraklarında olmamıza karşın ondan en az nasibini almış millet olduğumuzu düşünüyorum, maalesef en çok haddini bilmezi de biz yetiştiriyoruz, sürekli her kes çokbilmiş edasıyla ötekine haddini bildirmeye çalışıyor. Ya zaten herkes haddini kendisi bilse bunlara ne gerek var. Dilimize, aklımıza hakim olmak için önce onları eğitmeliyiz, böylece aklın ve dilin sınırlarını idrak edip ölçülü kullanmaya başlayacağız. Ölçülü insanların olduğu bir toplumda güler yüzlülük ve hoş görü hakim olacaktır.

anooshirvan miandji

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder