Dünyadaki tüm ülkelerin ve tüm bölgelerin gerginlik derecesi
( tension) çeşitli kuruluşlar tarafından ölçülür. Bu ölçmeler çeşitli
politikalar veya uygulamalar için önemlidir. Son 10 senede Türkiye dünyanın en
önde gelen “gergin” ülkelerinden biridir, bazen birincidir. Bu gerginlik son 10
senede iktidara gelen yönetimle ilgisi bulunmamaktadır, çünkü ölçümler
gerginliğin 1980 darbesinde başladığını ve sürekli derecesinin arttığını
gösteriyor. 2000 li yıllara geldiğinde tamamıyla iletişimi teknolojilerinin
gelişimine bağlı bu gergin fay hattı kılmaya başlamıştır; gergin konuşma,
gergin kararlar, gergin insanlar ve gergin toplumlar.
Genel yanılgı, bu gerginliğin sebebinin din, ırk veya
politika olmasıdır, bu yüzden çok yoğun slogan atma kültürü gelişmiştir, her
taraf kendisi için kutsal simgeler ve sloganlar oluşturup, sürekli karşı tarafı
suçlamaya başlamıştır.
Burada unutulan şey şudur; dini düşünceler, siyasi
düşünceler veya milliyetçi görüşler birer önlüğe benzer, eğer gövde güzel ise
öndük düzgün durur, gövde yamuk ise önlükte yamuk durur yakışmaz.
Şimdi siz bir insanı evde yetiştirirken, sen şu ırktansın
sen şu dindensin kafasını işlerseniz ve en iyi ırk sensin, en iyi din sensin
derseniz, bu çocuk artık dünyada kimseyi adam yerine koymaz; ama biliyoruz ki
dünya böyle dönmüyor, bizde fersah fersah ileride olanlar da var geride
olanlarda. Siz para kazanmayı “meslek” olarak çocukların kafasına işlerseniz
tabi ki bunlara büyüdüğünde çalar da yakar da.
Bakın, çocuk yetiştiriyoruz, içinden kopya çeken çıkıyor,
kiki gülüyor marifet sanıyor; öğretmen yetiştiriyoruz içinden rüşvet alan
çıkıyor; işadamı yetiştiriyoruz, geleni gideni kazıklayanı çıkıyor; doktor
yetiştiriyoruz, hastayı korkutup orasını burasını kesen, ilaç firmaları ile
çete kuranı çıkıyor; eczacı yetiştiriyoruz, içinden nasıl vatandaşların
karnelerini doldurup cebime indirim diyeni çıkıyor; ne yetiştiriyorsa içinden
zayiat çıkıyor. Şimdi çok yaygın bir safsata var “olur mu dünyanın her yeri
böyle, her yerde iyi de var kötüde” doğru ama oran ne? bizdeki oran çok yüksek,
ciddi şeklide çok yüksek, işte gerginlik raporları bunu gösteriyor. Trafikte
araba kullanmamızdan tutun, konuşmamız, akıl yürütmemiz, dini, siyasi ve
ekonomik her konuda tartışmaya götürecek en hızlı insanlarız, neden çünkü “
önlükler için gövde yetiştiren fabrikada sorun var, gövdelerde bir şeyler
eksik”. Bu fabrika çok fazla zayiat veriyor, kaç senedir veriyor derseniz son
40 senede gittikçe artıyor.
Şimdi kalkıp pişkince bir kişiyi, bir kurumu veya bir siyasi
hareketi bundan sorumlu tutmak, olayı oldu bittiye getirme, bizde bulunan diğer
bir safsatadır. Bizdeki sorun hepimizde olan bir sorun, hepimiz. Kimisinde
arıza %1 kimisinde %91, ama herkes arızalı. Sebep?
Çünkü bize iki şeyi bu fabrika veremiyor:
1-araç olarak zengin, güçlü bir dil 2- bu aracı doğru
kullanmak için mantık
Biz sanıyoruz ki aklımıza gelen her şey doğrudur, ben dedim
oldu, biz diyorsak böyledir, dedemiz böyle dedi! Yok böyle bir dünya,
başarabilirsek ilk olacağız! Çokbilmişlik cahil toplumların en baskın
özelliğidir.
Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde iş adamı para kazanacağım
zengin olacağım diye iş kurmaz, bir problemi çözmek için yola çıkar inovasyon
yapar üretir ve sonra tabi ki çok şey kazanır onlarda birde ki ilki değildir
para olur, ama nasıl becerdiyse filmi sonundan alıp yorumlamak için çaba
gösterip “ bak işte iş adamı parası çok olandı” deyim yola çıkıyoruz ve böylece
yolsuzlukta baş çekiyoruz.
Önce adam gibi adam yetiştireceğiz, insanı merkeze alan
biri, dini değil, ırkı değil, onu değil, bunu değil, önce adam olmayı
öğreneceğiz, yoksa insanı vasıfları olmayan bir inansa ne olur inanmazsa ne
olur, ırkı olsa ne olur olmasa ne olur.
Hoşgörüsü olmaya, başkalarına saygısı olmayan hiçbir din,
ırk, toplum veya birey mutlu olamaz, kendisine ve başkalarına musibetten,
beladan başka bir şey getirmez.
Hazreti Mevlana ya sordular “ ya Mevlana bunca kitap okudun
ne biliyorsun” cevap verdi “haddimi”. Mevlana’nın topraklarında olmamıza karşın
ondan en az nasibini almış millet olduğumuzu düşünüyorum, maalesef en çok
haddini bilmezi de biz yetiştiriyoruz, sürekli her kes çokbilmiş edasıyla ötekine
haddini bildirmeye çalışıyor. Ya zaten herkes haddini kendisi bilse bunlara ne
gerek var. Dilimize, aklımıza hakim olmak için önce onları eğitmeliyiz, böylece
aklın ve dilin sınırlarını idrak edip ölçülü kullanmaya başlayacağız. Ölçülü
insanların olduğu bir toplumda güler yüzlülük ve hoş görü hakim olacaktır.
anooshirvan miandji
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder